Kat Mülkiyeti Kanunu, ev satın almak isteyen veya ev sahiplerinin çoğunun sorun yaşadığı bir konu. Kat irtifakı tapusu ve kat mülkiyeti tapusunun aynı şey olduğu algısı çok yaygın olsa da, ikisi birbirinden farklıdır ve aralarında ciddi farklılıklar bulunur. Bankadan kredi çekmek istediğinizde kat irtifakı tapunuz varsa kredi alabiliyor olmanıza rağmen, bu tapu ev sahibi olarak sizin haklarınızı korumak konusunda yetersiz kalabiliyor.

Kat Mülkiyeti Nedir?

Kat Mülkiyeti; mağaza, depo, daire, kat, büro gibi bir gayrimenkul yapısının birbirinden ayrı her bir bölümünün haklarının alınmasıdır. Herhangi bir apartmandan bir daire almak istediğinizi düşünün; bu binanın yer aldığı arsa üzerinde tapu hissedarı olmak yerine satın alacağınız dairenin kat mülkiyet tapusunu almanız gerekiyor. Kat mülkiyet hakkını alabilmeniz için ise bazı şartlar bulunmaktadır;

  • İskan alınmış olmalı
  • Yapı inşaatı tamamlanmış olmalı

Bu durumda satın almak istediğiniz dairenin kat mülkiyeti tapusu bulunuyorsa; projenin tamamlanmış ve yasal olduğuna emin olabilirsiniz.

Kat İrtifakı Nedir?

Kat irtifakı ise ev satın almayı düşünen kişi ile müteahhit arasında yapılan geçici bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Kat irtifakı kanunda müteahhitlerin yürüttükleri proje için gerekli finansman sağlanması adına çıkardıkları bir belge olarak görülmektedir. Müteahhit, projesini yürüttüğü evi satın almak isteyen kişiye, evin özellikleri hakkında taahhüt verir. Evi almak isteyen kişi de bu aşamada yapacağı ödemeler konusunda söz vermiş olur. Dolayısıyla kat irtifakı tapusu, yapı inşaatının tamamlanıp evin alıcıya teslim edilmesi arasındaki süreyi güvence altına alır.

Kat irtifakı tapusu ile gayrimenkul sahibi olan kişiler, daha az vergi ödedikleri için kat mülkiyeti tapusunu almayı ertelemeyi tercih edebiliyorlar ancak kat irtifakı, gayrimenkul sahiplerinin tüm haklarını koruma konusunda yetersiz kalmaktadır. 2007 yılında Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki değişiklik, ( 5711 Sayılı Kanun ) kat mülkiyeti tapusunu zorunlu kılarak, kat mülkiyetini almayan gayrimenkul sahiplerinin yaptırım ve cezalarla karşılaşabilme ihtimalini güçlendirdi.